PROF. DR. ALİM RÜSTEM ASLAN
Dergimizin ilk sayısı için fakültemiz hocalarından Prof. Dr. Alim Rüstem Aslan ile oldukça keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Hocamızın pek çok konudaki bilgi birikimini ve tecrübesini bizlere aktardığı bu röportaja geçmeden evvel kısaca hocamızı tanıyalım.
Prof. Dr. Alim Rüstem Aslan, 1983 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak Mühendisliği bölümünden mezun olmuştur. Yüksek lisansını da İTÜ’de tamamladıktan sonra 1984’te İTÜ Uçak Uzay Bilimleri Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak kariyerine devam etmiştir. 1985-1991 yılları arasında Von Karman Akışkanlar Dinamiği Enstitüsü’nde hem yüksek lisansını hem de doktorasını tamamladıktan sonra İTÜ’ye dönmüş, 2001-2002 yılları arasında Amerika’da Old Dominion Üniversitesi Hava-Uzay Mühendisliği bölümünde misafir öğretim üyeliği yapmıştır. 2004-2013 yılları arasında ise İTÜ Uzay Mühendisliği bölüm başkanlığı yapmış ve ülkemizde uzay sektöründe çalışma gösteren ilk isimlerden olmuştur. Prof. Dr. Aslan kariyeri boyunca helikopter, küp uydu, otomotiv gibi alanlarda çalışma yürütmüş ve hem ülkemizde hem uluslararası öneme sahip birçok projeye imza atmıştır. Çalıştığı alanlarda ülkemiz için önde gelen isimlerden birisi olan değerli hocamız günümüzde de İTÜ’deki öğretim üyeliğine ve önemli çalışmalarına devam etmektedir.
Hocam en baştan başlamak gerekirse Uçak Mühendisliği bölümünü tercih ettiğinizde bu bölüm günümüzdeki kadar popüler değildi ve Uzay Mühendisliği ayrı bir bölüm değildi. Kariyerinizde ise çoğunlukla uzay çalışmaları yürüttüğünüzü biliyoruz. O dönemde Uçak Mühendisliği bölümüne ve kariyerinize başlarken vizyonunuz neydi ve bunu ne ölçüde gerçekleştirebildiğinizi düşünüyorsunuz?
“Lisedeyken babam doktor olmamı isterdi hatta doktor olmadım diye üzülmüştü. Ben doktor olmayı düşünmüyordum, o sıralar bir ağır sanayi hamlesi, uçak projeleri vs. vardı. Uçak Mühendisliği o dönemde Türkiye’nin en yüksek puanlı bölümüydü. Liseye girerken bu bölüm aklımda yoktu, lise sona giderken düşünmeye başladım. Tabii tercih etmek ve iş dünyası apayrı iki dünya. Tercih ederken sahip olduğum tek düşünce bu mesleğe sahip olup sektöre girmek istediğimdi. Genel olarak hayat felsefemde de olduğu gibi işimi iyi yaparsam güzel sonuçlar elde ederim diye düşündüm açıkçası. Yani 1979’da girdiğimizde durum buydu. O zamana dek Türkiye uçak konusunda belli bir birikime sahipti ancak uzayla ilgili hiçbir ilerleme yoktu. Benim aklımda kariyer planı olarak uzay ile ilgili bir düşünce yoktu. İlginçtir ki ben hayatımda model uçak bile yapmadım yani öyle bir ilgim olmadı, doğrudan gerçek projeler ile ilgilendim. Burada yaptığımız fiziki olarak imal edilmiş bir helikopter var, proje yöneticilerinden birisi de benim. Aslına bakarsanız Türkiye’de yapılmış ve dünyada da hatırı sayılır birçok işte çalıştım, halen de çalışıyorum. İTÜ HTH (Hafif Ticari Helikopter) iki tonluk bir helikopter yolcu/kargo bölümü var, bu proje Türkiye’de helikopter yapmayı öğrenme projesiydi. TAİ’deki Gökbey Helikopteri bu projenin devamı niteliğinde hatta Türkiye’deki bütün helikopter projeleri bu çalışmanın devamı niteliğinde. Bu bir devlet planlama teşkilatı projesiydi. 15 yıl çalıştık, birçok insan yetiştirdik, birçoğu sektörde çalışıyor şu an. Bütün üretilen bilgi TAİ’ye verildi ve onlar da oradan devam ediyorlar. Uçak tercihim ile ilgili sorunuza bu şekilde cevap verebilirim.
Uzay Mühendisliği’nden bahsetmek gerekirse bu konu ayrı bir konu. Ben aslen aerodinamik çalışıyorum. 1984 yılında yüksek lisansa başladığımda yeni bir hoca gelmişti, o ise hesaplamalı akışkanlar dinamiği çalışıyordu. Ben de o zaman asistan (araştırma görevlisi) oldum. Fakat bizde iki bölüm vardı: Uçak bölümü, Uzay bölümü. Uzay’ın içinde de 2 anabilim dalı vardı. Bir tanesi akışkanlar ve plazma dinamiğiydi. Ben orada işe başladım çünkü Uçak Mühendisliği bölümünde kadro yoktu. Muhtemelen Uzay’ın ilk araştırma görevlisiydim. Tabii hiç kimse uzay üzerine çalışmıyordu, öyle bir çalışma ve alt yapı yoktu, iki bölümü de Uçak Mühendisliği kullanıyordu. Ben o zamanlar zaten uçak çalışıyordum, 2005 yılına kadar uygulamalı olarak hiç uzay çalışmadım. 90’ların sonuna doğru küçük küçük başlamıştık. 2005 yılına geldiğimizde ise pek fazla bilgi birikimimiz yoktu.
Aerodinamik aslında basitçe havayla cisimlerin etkileşimidir. Hava bir akışkan, yani ben akışkanlarla ilgili her şeyin üzerine çalıştım diyebilirim. Mesela gemiler üzerinde çalıştım, gemilerin su üzerindeki hareketleri de aerodinamik ile ilişkilidir. Otomobil keza hava içinde gidiyor, yakıtın çoğunu hava sürüklenmesini yenmek için harcıyorsunuz. Dolayısıyla bir otomobil aerodinamik tasarımı yapmak Uçak Mühendislerinin işidir. Ford’daki hafif ticari araç ve Ford’un kamyonu, onların aerodinamik düzeltmeleri de bizim çalışmalarımızdı.”
Geçmişte projesini yürüttüğünüz ve şu an yörüngede olan birçok uydu var ve halihazırda devam etmekte olan uydu projeleriniz de mevcut. Bu projelerden bahseder misiniz?
“2000’li yıllarda öğrencilerin bölüme başlamaları, yapacakları iş, eğitimleri, bu işe hazır olup olmadıkları konularında büyük sıkıntılarımız vardı. Ders programında da belli dersler olmasına rağmen dersi verecek öğretim üyesinin olmaması sebebiyle konular mecbur kitaptan okunup anlatılıyordu, fakat yapmadığınız bir şeyi ne kadar anlatabilirsiniz? O zamanlar uzunca zaman uzay sektöründe çalışmış olan elektronikçi bir hoca; dekanımız da Fevzi Hoca idi o zaman, küp uyduyla ilgili bir kağıt getirdi. Dekan da bizi çağırdı “Böyle bir şey yapabilir miyiz?” diye. Ben de bölüm başkanıyım o zamanlar. Baktım ve yaparız dedim. Hem öğrenciler için de iyi görünüyor. Aldım projeyi, çağırdık öğrencileri, bir ekip kurduk. TÜBİTAK Projesi yazdık önce, reddedildi. Baktık ki iyi okumamışlar projeyi, sonra düzeltme istedik. Kabul ettiler ve iyi bir bütçe verdiler. O zamanlar bir de helikopter projesini yürütüyoruz, iyi bütçesi var. Fakültede devlet planlama teşkilatının iki projesi yürütülüyordu. Biri buydu, diğeri ise havacılık ve uzay altyapısını geliştirmekti. Laboratuvar kurmayı içeriyordu. 2005’te ilk uydu çalışmamıza başladık. Aslına baktığımızda pek de bir şey bilmiyorduk ama şöyle bir şey var dünyada, bu iş 1999’da başladı. İlk fırlatmalar da 2003’te az sayıda uydu ile başladı. Bu işte çalışan üniversiteler bilgi paylaşımı konusunda açıklardı, bütün bilgileri paylaşıyorlardı. Bir soru sorduğunuzda hemen cevap geliyordu ya da “Bunu bilmiyoruz dikkat edin.” diyorlardı. Uluslararası bir birlik oluşmuştu küp uydu konusunda. 2008 yılının sonuna doğru uyduyu tamamladık. Tabii yapım aşamasında da birçok sıkıntı çıktı, bitirdikten sonra fırlatma konusunda da sıkıntılar oluştu. 2008 yılında Amerika, yabancıların uydularını uzaya fırlatmayı durdurdu. Biz de uyduyu fırlatmak için araştırmaya yapmaya başladık. Bir firma bulduk ancak 30.000 TL açığımız vardı. TÜBİTAK’a başvurduk ama aynı tarihlerde RASAT fırlatılacağından bütçe sağlayamadılar. Bu nedenle bütçe rektörlük tarafından temin edildi ve uydumuz uzaya fırlatıldı. O gün bu gündür sinyal göndermeye devam ediyor. Bu çalışmadan sonra TÜRKSAT’ın ilgisini çektik. TÜRKSAT, “Bize de bir haberleşme uydusu yapın.” dedi.İTÜpSAT1 sonrası Amatör Uydu Teknolojileri Derneğini kurmuştuk, Ankara merkezli, haberleşme uydusu olduğu için altyapı çalışmalarını yaptık, TÜRKSAT tüm çalışmaları fonladı. Baştan her şeyi kendimiz yapalım diye yola çıktık ama bazı şeyleri hazır kullanmamızı söylediler. Tabii öyle olunca bütün planı değiştirmek zorunda kaldık, uyduyu 2 yıl içinde yedekli bir şekilde yaptık ve yolladık. Uydu ilk gün düzgün bir şekilde çalıştı. Daha sonra güç sorunu yüzünden uykuya yattı, o zamandan beri uykuda yatıyor. Belki de bir gün uyanır, uyanmış örnekleri var.
TÜRKSAT’tan sonra Avrupa’dan QB50 projesine katılmamız için davet geldi, ancak paramız yoktu. Biz de TÜBİTAK’a proje yazdık, reddettiler. TÜRKSAT Projesinden elimizde biraz malzeme kalmıştı. Bunları kullanalım dedik.
Bu projeler sayesinde bilgi birikimi sağladık. TÜRKSAT 3U’da 100 öğrenci yetiştirdik. Mesela İTÜpSAT’ta hemen hemen sadece Uzay Mühendisleri çalıştı fakat TÜRKSAT 3U’da Uzay Mühendisinden çok Elektrik-Elektronik Mühendisleri çalıştı. Toplam 100 kişinin üzerindeydik. QB50 projesini biraz imece usulü, bütçesiz yaptık. Hava Harp Okulu’nda HUTEN var, o zamanki müdürü bana geldi, çalışma yapmak istediklerini söyledi. Oradan bir miktar bütçe sağlandı. İki öğrencimiz teknoloji geliştirme projesi aldı, proje başına 100.000 TL veriyorlardı. Biz uyduyu yapmaya başladık. Fırlatmayı ve pahalı sensörleri Avrupa Birliği sağladı. Proje sırasında Havelsan’dan iki kişiyle tanıştık, BEEAGLESAT yanında HAVELSAT uydusunu da yapmak koşulu ile kalan eksikleri de onlar karşıladılar. Böyle olunca iki uyduyu da tamamlamış olduk. Bunlardan da epey veri topladık. Ayrıca yapım aşamaları ve uzay projeleri yönetimi konusunda da fazlaca dokümantasyon/deneyim elde ettik. Ben o sıralarda Ulaştırma Bakanlığı’na danışmanlık yapıyordum. Japonya ile dış ilişkilerimiz iyiydi, Ulaştırma Bakanlığı bir uydu için bize bedava fırlatma desteği aldı. Tabii biz de hemen başladık uydu çalışmasına. UBAKUSAT uydusu için daha önceki projelerden kalan parçaları kullandık. 2011 yılında da ASELSAN ile konuşmaya başladık, 2015 yılında projeye dönüştü. Bunu da geçen ay teslim ettik, tabii öğrencilerimizin kurduğu iki firma çok yoğun olarak çalıştı .
ASELSAT Projesi şu ana kadar yaptığımız en karmaşık projeydi. Yüksek çözünürlüklü kamera ve yüksek hızda veri indirme, bu ikisinin denenmesi… Uydu şimdi Amerika’ya gidecek, 24 Ocak’ta fırlatılacak. Şu anda Arap Emirlikleri için bir uydu yapıyoruz. Bunun da anlaşması 2018 yılında yapılmıştı. Bu uyduların yer istasyonlarını da biz kuruyoruz. Lübnan’dan da uzay çalışmalarını başlatmak için istek aldım ve orada da çalışmalarımızı yürütüyoruz. Yani şu an 2021 sonuna kadar işimiz var.”
USTTL başta olmak üzere İTÜ içi faaliyetlerinizi anlatır mısınız?
“2005 yılında başladık. Esas amacımız Uzay Mühendisliği öğrencilerinin gerçekten uydu üstüne çalışmaları, mezun olup işe girdiklerinde birçok şeyi bilerek başlamalarıydı. Mesela JAXA’nın da yorumu bu, küp uydu üzerinde çalışmış öğrenciler konuya hakimler ve hemen çalışmaya başlayabiliyorlar. Dolayısıyla biz de bu tarz mühendisler mezun etmeliyiz, derslerde de elimizden geldiğince bunu başarmaya çalışıyoruz. Buradaki en önemli konu laboratuvarı kurduğunuzda test sistemini de kurmanız gerekiyor. Uzay ortamı testi, bizdeki ısıl vakum odasını DPT altyapı projesinden yaptık. Bugün hala bu test odası sayesinde önemli bir kurumuz, yıllık bakımlarını da kendimiz yapıyoruz. Yer istasyonumuz sayesinde yaptığımız projelerin takibini yapabiliyoruz. Artık ucuz ve çok yetenekli yer istasyonları dahi kurabiliyoruz. Faaliyetlerimiz İTÜ ve İTÜ öğrencileri odaklı ancak bütün öğrencilerimiz geliyor mu? Hayır. “
Peki hocam öğrencilerin bu projelerde yer alması için ne gibi özellikler arıyorsunuz?
“Tek bir özellik arıyoruz: istekli olmak.”
Okulda sizin danışmanlığınızda yoğun faaliyetler yürüten APİS ve PARS gibi ulusal ve uluslararası başarılara imza atmış takımlar ne tür çalışmalarda bulunuyor? Ve bu çalışmaların mühendis adaylarına ne gibi katkıları var?
“Şöyle diyeyim, mesela PARS 2012’de başladı. Bu grupları yürüten temel etmen öğrencilerin istekleri, bu konuya ayırdıkları zaman ve geniş bir çevreye etki etmeleri. Danışman olarak amacım çocuklara karışmak değil bir sorunları olursa bunu çözmek. Zaman zaman bana rapor verirler ve genel stratejiyi belirleriz. Bu ekiplerin en önemli özelliği disiplinler arası olması, neredeyse bütün bölümlerden öğrenciler var. PARS şu anda roket üzerinde çok yol aldı, bu öğrenciler bitirme ve yüksek lisans tezlerini de bu konu üzerine yaptılar. Şu anda hepsi çok iyi işlerde çalışıyorlar ve işe girdiklerinde hazır bir şekilde işe başlıyorlar. Apis Takımı da çok gelişmiş, bilgi birikimi oluşmuş bir takım. Farklı alanlarda çalışmalar yapıyorlar. UUMK da çok eski kulüplerden, ben de eski danışmanlarındanım.”
Şu anda bölümümüzde ders planları sürekli güncellenmekle beraber sonradan eklenen model uydu yapımı, uzay çalışmalarını tanıma gibi amaçlarla verdiğiniz dersler bulunuyor. İTÜ ve diğer kurumlara bakıldığında ülkedeki eğitim standardını nasıl buluyorsunuz?
“Ders programlarımızın iyi olduğunu düşünüyorum. En azından biz İTÜ olarak her bölümde dünya ile uyumlu olarak güncellemelerimizi yapıyoruz. Birçoğumuz uluslararası proje de yürüttüğümüz için sürekli bir etkileşim de söz konusu. Yani dünyada konuların ne tarafa gittiğini birçoğumuz takip ettiği için bu tür güncellemeler rekabet kapsamında da oluyor zaten. Buradaki asıl olay doğru bir şekilde işleyebiliyor musunuz, içeriği uygun oluşturabiliyor musunuz? İTÜ kadar uygulama yapan başka çok fazla okul yok. Tabii daha iyi olabiliriz. Sürekli gelişmeliyiz, ben de bunu yapmaya çalışıyorum kendi çapımda. Öğrenciliğimde de böyleydi, doktoraya gittiğimde İngilizceyi hiç bilmiyordum. Dersleri nasıl anlarım derken girdim, sıkıntı çekmedim. Girdiğimizde yeni dersler, yeni konular hakkında sıkıntı çekmedim hiç. İTÜ bize iyi bir altyapı vermiş. Şimdi bilmiyorum, standardı aynı şekilde götürebiliyor muyuz bu ayrı mesele, ama daha iyi olmalıyız. Yurt dışına kim gittiyse pek sıkıntı çektiğini görmedim açıkçası, dolayısıyla burada da iyi bir altyapı verdiğimizi düşünüyorum. Kabul ediyorum mühendislikte lisans eğitimleri zor oluyor. Epey uğraşmanız gerekiyor. Uğraşırsanız yapabilirsiniz. Şu an zaten bölümümüz %100 İngilizce. Tüm öğrencilerimin sunumlarını dinliyorum. Sıkıntıları tabii olabilir ama gerçekten çoğu çok iyi. Özellikle 4. sınıfta çok bol sunum yaptırıyorum, iyi olmayan sunum sayısı bir elin parmağını geçmez. Eğitim olarak günceli de takip ettiğimizi düşünüyorum.”
2018 yılında Anadolu Ajansı’na verdiğiniz bir röportajda gelecek yılın teması “Ay, uzaya açılan kapı” olacak demiştiniz. Bunu belirtmenizdeki düşünceniz neydi ve ne boyutta gerçekleşti?
“Şöyle diyeyim, Uluslararası Uzay Mühendisleri Topluluğu toplantılarına ek olarak ben NATO’da da bir grubu yönetiyorum, yani sürekli yeni gelişmelerle iç içeyiz. Temaya Ay derken; bu tahminim değildi, çalışmalar o yöne doğru gidiyor. Ay özel bir konu, baktığımızda Ay bir deney ortamı. Ay’da yeni şeyleri deneyebiliriz. Bir sorun oluşursa da astronotları 6 saatte geri getirebiliriz. Şu anda Ay ve Mars beraber ilerliyor. 4 yıldır bu projeleri yapıyoruz.”
Bizlere vakit ayırıp sorularımızı yanıtsız bırakmayan değerli hocamıza çok teşekkür ederiz.